Bulgaristan' da Azerbaycan etkisi

İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya iki kutuplu bir yapıya bürünüp ABD ve Sovyet Rusya dünya politikasında ortaya çıkmıştır. ABD’ nin savaş sonrası kıtasına çekilmesini fırsat bilen Sovyet Rusya, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde yayılma politikası çerçevesinde 2. Dünya Savaşı’ nda Almanya’ nın yanında yer alan Bulgaristan’ a savaş açmıştır. Sovyet orduları 8 Eylül 1944 tarihinde Bulgaristan’ ı işgal etmiştir. Bulgaristan’ ın işgaliyle mevcut krallık rejime son verilerek komünist rejim aşama aşama yerleştirilmiştir.

Bulgaristan’ da komünist dönem başlamıştır. Bu dönemde azınlıklarla ilgili olarak asimilâsyon politikaları daha sistemli ve planlı hale getirilerek uygulamaya konulmuştur. 5 yy. Osmanlı yönetiminde kalan Bulgaristan, Türklere karşı asimilasyon politikasını sistematik bir şekilde sürdürmüştür.

ANONİM SUÇ YOKTUR

Bulgaristan cumhurbaşkanı yardımcısı seçilen şair Blaga DimitrovaBir ad” eserlerinde: "Eğer öz adını senden zorla alarak yerine bir başka ad kabul ettirmeye kalkışırlarsa, kişiliğine karşı en büyük saldırıda bulunmuş olurlar. Bu tür bir terörist saldırı sonucunda yaralanmış olur insan. Aslında insanoğlunun bütün çabalan bir ad uğruna değil midir? Anonim suç yoktur. Hepimiz susmasaydık, bürokratik mekanizma böylesine çalışmazdı... Ayrı ayrı hepimiz suçluyuz. Vatanın yaşam temposu bozuldu, emekliler fabrikalarda gücü yettiği kadar çalışıyor...” diyordu.

Mayıs 1934’ te darbeyle iktidara gelen rejim, ırkçı bir politika izlemiş, iktidarın başlıca amacını Türk topluluğunu cahil bırakmak olarak vurgulamıştır. Osmanlı izlerin ortadan kaldırılması için 1934’ te Türkçe kökenli yer adları Bulgarca adlar ile değiştirilmiştir. Okulların kapatılması ve millîleştirilmesi (Bulgar okuluna dönüştürülmesi), İkinci Dünya Savaşı yıllarına kadar büyük şiddetiyle devam etmiştir.

1936 - 1944 yılları arasındaki eğitim yıllarında okulların sayısı % 40, öğretmen sayısı da % 41 azalmıştır. Böylelikle Türkler arasında okuma yazma bilmeyenlerin oranı oldukça artmış, kültür alanında gerileme geniş boyutlara ulaşmıştır.

Eğitim alanında:
1. Türkiye' ye göç teşvik edilmeli,
2. Türkiye' den gelen mültecilere antikemalist propaganda yapmalarına izin verilmeli (150’likler),
3. Bulgaristan' da yeni kurulmuş "Müdafaa - i İslam" Cemiyetine yardımda bulunulmalı,
4. Kemalist görüşlü müftüler işlerinden uzaklaştırılmalı,
5. Türk okullarında öğretim Arap yazısıyla yapılmalı.

Eğitim alanında uygulanan 5 maddelik sistematik baskı resmi olarak. "Teftiş Komisyonu" nun 1937 yılı raporunda Türk okullarıyla ilgili şu satırlar ile yer almaktaydı:
1. Türk azınlığın eğitimini en düşük düzeyde bırakmak için bütün yasal tedbirler alınmalıdır.
2. Türk okullarında dinî eğitime daha geniş yer verilmesine dikkat edilmelidir.
3. Türk özel okullarına Bulgar öğretmenler, istihbarat amacıyla atanmalıdır.

Müftüler, köy imamları dahi devlet tarafından atanıyor, hepsi devletten maaş alıyordu. Başmüftülük, Bulgar gizli servislerinin bir merkezi durumuna getirilerek Müslümanlık, Bulgarlaştırma gibi konular işleniyordu.
KIZILORDU BULGARİSTAN’ DA

Kızılordu Bulgaristan’ ı işgal edişinin hemen ertesi günü ( 9 Eylül 1944 ) Sofya’ da “Vatan Cephesi Hükümeti” kuruldu. Bu hükümet, Türklere de eşit haklar vereceğini belirterek; yeni rejimin ilk yıllarında birtakım iç ve dış faktörlerin etkisiyle Türk azınlığına da sosyal, eğitim ve kültürel alanda kalkınma olanakları sağlanacağına dair vaatlerde bulunuldu.

Ülkede Sovyet modeli bir eğitim sistemine geçildi:
1- Özel statüde bulunan Türk okulları devletleştirildi.
2- Bulgar ve Türk okullarından mezun olanların diplomalarına denklik yapıldı
3- Türk çocuklarına Bulgar okullarında da okuma hakkı verildi.

Asimilâsyon politikasının resmi olarak dile getiren, bizzat komünist rejimin ilk Başbakanı Georgi Dimitrov, Şubat 1946’ da yaptığı konuşmada: “Slavların Balkanlarda başrolü oynamasını sağlamalıyız. Osmanlı İmparatorluğu’ nun Balkanlara hükmettiği geçmiş zamanın nişaneleri tamamen silinmelidir.” sözleriyle dile getirmiştir.

Devletleştirme ile okulların durumu iyileştirilse de Türklerin azınlık kimliğine ilk darbe vurularak asimilasyon politikasının temeli atılmıştır. Komünist rejimin yardım yaparak Türk okullarının kısa zamanda durumunu düzeltmek yerine devletleştirmesinin asıl amacı, “azınlıkları kaynaşma” tezi altında birleştirerek ve kimliklerini unutturup tek milletten oluşan “Büyük Bulgaristan devleti” ülküsüdür. Sovyetler Birliği' nin Bulgaristan' a diktesi, bu ülkedeki azınlıklar sorununun Stalin' in "Millî Mesele Teorisi" ile ilgili olmuştur. Stalin' in “Milli Mesele Öğretisi” nin uygulanması demek, Türk topluluğunun İslâm dininden uzaklaştırılmasını sağlamak, demektir. Bu amaçlara ulaşabilmek için de ilk adım olarak özel statüde bulunan Türk ilk ve ortaokulları "resmî okul" statüsüne alınmalıydı. Bulgar Meclisi Eylül 1946 tarihli toplantısında Türk özel okullarının devletleştirilmesiyle ilgili yasa tasarısını kabul etti. Bundan sonra da tüm Türk okulları devletleştirilerek eğitim ve öğretim Bulgaristan Eğitim Bakanlığının tam denetimi altına alınmıştır.

Kaynaşma teziyle Türk azınlığa Türkiye ile hiçbir bağlarının olmadığı hissi uyandırılarak bunun yerine komünizm rejiminin unsurlarından olan sınıf mücadelesinin içinde yer almalarının gerektiği fikri aşılanmıştır.

Sovyet anayasası örnek alınarak hazırlanan 4 Aralık 1947 tarihli Bulgar Anayasasının yetmiş birinci maddesi “Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’ nin bütün vatandaşları yasalar önünde eşittir” hükmünü, yetmiş ikinci maddesi de “Tüm Bulgar vatandaşlarının din ve vicdan özgürlüğü tamdır ve herkes inandığı ibadetin gereklerini yerine getirmekte özgürdür” hükümlerini içermiştir.

1949 yılında tarım arazilerinin kooperatiflere devredilmesi sonucunda Türk azınlık iyice güç durumda bırakılmıştır. Topraklarını kooperatiflere devreden Türkler kendi tarlalarında işçi olarak çalışmak zorunda kalmıştır.

Tarlaları kooperatifleşme adıyla, okulları daha iyi eğitim verme amacıyla ellerinden alınan, dinsel yaşamına ve geleneksel yaşamına müdahalede bulunulan Türkler Türkiye’ ye göç etme fikrini benimsemiştir.

1945 – 1949 yılları arasında yukarıda değindiğimiz nedenlerle Türkiye’ ye göç eden Bulgaristan Türkleri’ nin sayısı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Yıllar Göçmen Sayısı
1945 631
1946 706
1947 1.763
1948 1.514
1949 1.670
Toplam: 6.284

Türk okulları devletleştirilince, yeni süreç kapatılmış Türk okullarının açılmasını gerektiriyordu. İlk ve orta okullarının sayısı 413 iken hızlı bir yükseliş yaşandı. Öğrenci sayısı 110 000’ i buldu. Türk okullarının açılması ve öğrenci sayısının artması, öğretmen ve ders kitapları ihtiyacını da beraberinde getirdi. Savaştan sonra Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde okuma yazma kursları açıldı. Okuma yazma kurslarını Türkçe bilen Bulgar öğretmenler ders veriyordu.

Okul kitapları hazırlama ve bastırmak, Bulgaristan Millî Eğitim Bakanlığı’ na bırakıldı. Yeni rejim, bir yandan okul açmakla ve birtakım başka kültürel olanaklar sağlamakla Türk toplumunu kendilerine ısındırma yoluna giderken, öte yandan da eski devlet politikalarından vazgeçmeyerek Türkleri göçe zorlamaya devam etmekteydiler.

Devletleştirilmiş okullarda ateist eğitim verilmekteydi. Din ve geleneklerinin giderek kısıtlanması, kamulaştırmayla devam eden süreç, kitle hâlinde göçe neden oluyordu.

İkinci Dünya Savaşı’ ndan sonra ( 1949 – 1956 ), dönemde özel mülkiyet denilen mal varlığı ortadan kaldırıldı, toprak kooperatifleştirildi. Malları “Emek Kooperatif Tarım işletmesi” ne devredildi. Fabrikalar devletleştirildi. Politbüro karar yürürlüğe geçirilerek 1950' de Türkiye' ye bir göç başlatıldı.

% 85’ i köylü ve toprağına bağlı olan Türk halkı “tepki gösterebilir” denilerek, göç’ e zorlanmasıyla hem Türklerin sayısı azaltılacaktı, hem de toprak ve öteki gayrimenkuller Bulgarlara kalması planlanmıştı. Göç etmek istemeyenleri, Bulgar makamları 15 günlüğüne Türkiye' ye zorunlu olarak gönderiyordu. Bu süreci yaşayanlara “onbeş günlükler” adı bile takılmıştı.
1950 SONRASI DÖNEMDE: GÖÇ

İki kutuplu dünyada; Bulgaristan Doğu (Sovyet) Blokunda, Türkiye ise Batı Blokunda yer almışlardı. Savaş çıkma ihtimaline karşı, düşman tarafından devletin güvenliğine karşı kullanılabilir endişesiyle sınır boyunun Türklerden arındırılması öngörüldü. 1949’ da o dönemin Başbakan Yardımcısı Vulko Çervenkov’ un Stalin ile görüşmelerde; Türkiye’ ye bir göçün gerçekleştirilmesi konusu ele alınır. Stalin, Türkiye’ ye bir göçü uygun bulur, ve Türk azınlığın “güvenilir bir unsur” olmayıp, Bulgarların bundan kurtulmasını tavsiye eder. Kararnameler çıkarılır ve sınır boyunun Türklerden arındırılması başlar, Türkiye’ ye göç başlar...

1950 - 1951 yıllarında yaklaşık 155.000 Türk, Türkiye’ ye göç etmiştir. Bulgaristan hükümetinin bu kararı, Türkiye’ nin Kore’ ye asker göndereceğini açıkladığı tarihle aynı olmuştur. Bu noktada, Batı yanlısı politikalar izleyen Türk Devletini, Sovyetlerin Bulgaristan yoluyla cezalandırma politikası olarak ifade etmek yanlış olmaz. Bu sayede asıl hedef Türk ekonomisinin çökertilmesi olmuştur.

Bu göçlerle ilgili tarihe bakınca, göçlerin hiçbiri; savaşların olduğu zamanda yapılmamıştır (93 harbi ve Balkan Savaşlarında). Savaş yok, cephe yoktu; ama, Türklere yapılan sürgün, savaşlar zamanında yapılandan farklı değildi. Türklerin kitle halinde göçe zorlanması, Bulgarların az zamanda toprak sahibi olmasına imkân sağlamıştır. Bulgar yazarı Yordan Yovkov' un babası Kocabalkan' ın yoksul bir köylüsü iken, Dobruca' ya, Türklerin yoğun olduğu bölgeye yerleşir ve çok geçmeden 600 dekar' ın üzerinde toprağa sahip olmuştur.

1949 – 1951 yılları arasında Türkiye’ ye göç eden Bulgaristan Türkleri’ nin tamamı iskânlı göçmen statüsünde yurdun dört bir tarafına yerleştirilmiştir. İskanlı göçmenler Türkiye’ yi bir çıkmaza sokmuştur. Tüm umutlarını Türkiye’ ye bağlamış soydaşlar, çok yoğun şekilde gelmeye başlayınca barınma ve iş imkanı sağlamak Türkiye şartlarında kolay olmamıştır.
İHRAÇ MALZEMESİ OLARAK: İDEOLOJİ ( JİVKOV DÖNEMİ )

Bir sosyalist ülkeden kitle halinde insanların kaçması, dünyada Doğu Bloku için kötü imaj yaratabilirdi. Gelecekte Türkiye' de gerçekleştirilecek bir sosyalist devrim için Bulgaristan Türklerinden devrimci elemanlar yetiştirilmesini düşünür Stalin. Sosyalist devrimi ihraç etmek Sovyet politikasının başlıca amacıdır.

Türk çocuklarını Bulgarlaştırmak için en etkili uygulamalardan biri 1950’ lerde başlayan okul öncesi eğitim olmuştur. Çocuk Bahçesi ( Detska Gradina ) denilen yuvalara yaşları 3 ile 7 arasında olan Türk çocukları alınmıştır. Bu yuvalarda aldıkları dört yıl eğitim sonunda Türkçe “Anne” bile demeyi unutan Türk çocuklarının, devam ettikleri Bulgar okullarında Bulgarlaştırılmaları yüzde yüz başarılı olmuştur.

Komünizmin Bulgaristan’ da yerleşmesini amaç edinen Jivkov dış politikalarını Sovyet politikalarına paralel olarak yürütmüştür. 1950 sonrası, Bulgaristan’ ın Sovyetler’ e bağlı bir politika izlemesi ekonomik anlamda kazanımlar elde etmesini de sağlamıştır. Sovyetler Birliği ile olan iyi ilişkiler sonucunda dünya fiyatlarının çok altında, başta kömür, petrol ve elektrik olmak üzere alınan bazı mal ve makineler Bulgar ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunmuştur...
AZERBAYCAN MODELİ EĞİTİM

Aynı yıllarda, Sovyetler Birliği, Afganistan’ ı işgal edemeyip İran’ a şeriat rejiminin tam olarak yerleşmesine neden olmuştur. Şeriat yönetiminin ülkeye yerleşmesini “İslamiyet, komünizmi yendi” şeklinde yorumlayan Ayetullah Humeyni’ nin bu açıklaması iki kutup arasındaki açılmayı iyice gözler önüne sermiştir. Bu durumu, Alexandre Beningsen: “Sovyetler Birliği; Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan gibi uydu Müslüman devletlerde Müslümanlık aleyhtarı politikalara ağırlık vermeye başlamış, İlmi Din Aleyhtarlığı Enstitüsü kurmuştur” demiştir.

1951' de göç durdurulunca Moskova' nın direktifiyle Bulgaristan Türklerine okul yolu gözüktü. Bundan böyle Türklerin eğitimi ana dillerinde yapılacağı resmen bildirildi. Ancak şekil bakımından millî içerik bakımından sosyalist bir kültür için Azeri uzmanlar düşünüldü. Geleceğin sosyalist Türkiye' sine önderlik yapabilecek; dil ve kültür bakımından Türklerine en yakın Azerî lehçesi ve Azerî kültürüydü. Stalin' in emri üzerine Bulgaristan ile Azerbaycan arasında yoğun bir kültürel işbirliği başlatıldı. İ. Mustafayev' in incelemelerde bulundu. Devletleştirilen Türk okullarına öğretmen yetiştirilmesi sorunu öncelikli durumdaydı. Bakanlar Kurulunun Ağustos 1951 kararnamesi ile Eylül 1951' de Kırcaali ve Razgrat şehirlerinde Türk öğretmen okulu açıldı. Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi Rektörü A. Aleskerov, Bulgaristan Millî Eğitim Bakanının Türk halkının eğitimi konularında danışman olarak göreve başlamıştır.

1951 - 1956 yıllarında 30 dolayında Bulgaristan Türk genci Bakü' ye öğrenime gönderilmiştir.

Azerî uzmanlar, Türkler arasında sosyalist fikirlerin yayılması, Türk gençlerinin gelecekte Türkiye' de gerçekleştirilecek bir sosyalist ihtilâlinin öncüleri olarak yetiştirilmesi amacı ile Bulgaristan’ a gelmişlerdir.

Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültürel alanda kalkınmasında Azerbaycan aydınlarının büyük hizmetleri vardır. Ders planları ve müfredat programları Prof. A. Aleskerov’ un denetiminde, hazırlanarak okullarda uygulamaya geçiliyordu. Sofya Üniversitesinin Türkoloji Bölümünde, Prof. M. Şiraliyev ders vermiş, Bulgaristan' da Türkolojinin geliştirilmesinde büyük katkıda bulunmuşlardır.

Azerbaycan edebiyatından: Nizami Gencevi, Fuzûli, Mirza Fatali Ahundov, Sâbir, Samet Vurgun, Mirza İbrahimov gibi sanatçıların eserleri okutulmuş, ders kitaplarında yer almıştır. Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkilerin tamamen kopmuş olduğu (Askeri darbe ve Kıbrıs sorununun olduğu) bir dönemde ortaya çıkmış boşluğu Azerbaycanlı aydınlar, büyük ölçüde doldurmuştur.

Bu atılımlar çok geçmeden meyvesini vermeye başladı. Sağlanan olanaklar sayesinde Türk azınlığın da bir aydınlar zümresi oluşmaya başladı. Bu aydınların Türk halkının eğitim ve kültürel kalkınmasında birer ışık olacakları Bulgar yöneticiler tarafından sık sık vurgulandı.
STALİN ÖLDÜ, PLANLAR DEĞİŞTİ

Bulgaristan Türklerine uygulanan sosyalist içerikli eğitim planı tutmamış; aksine Azeri uzmanların gayretleri ile milliyetçilik duyguları artmıştır. Stalin' in ölümü ve Türkiye' de sosyalist devrimin olamayacağının anlaşılması ile Bulgar yönetimi, Türk azınlığa yönelik politikalardan vazgeçmiştir. 1956 sonrasında Azeri uzmanlar ülkelerine gönderilmiş ve Türk öğretmen okullarının eğitim dili tekrar Bulgarca olmuştur.

Planları hata olarak değerlendirilip: "Meğer, Kemalist, Pantürkist bir kuşak yetiştirmişiz" diyerek:
1- Bundan böyle Türk gençleri Bakü' ye öğrenime gönderilmedi,
2- Sofya Üniversitesi Türkoloji Bölümü, Doğu Dilleri ve Kültürleri Merkezi yapıldı.
3- Türk tiyatrolarına eleman yetiştiren sınıflar kapatıldı.
4- "Eylülcü Çocuk", "Halk Gençliği" "Filiz" gazeteleri ve "Piyoner" çocuk dergilerinin çıkarılmasına son verildi. ( Türk çocuklarını etkilemek için çıkarılıyorlardı )

Bulgarca bilmeyen yaşlı Türk kadınlara, hastanelerde doktor hizmeti verilmedi, mezar taşlarında Türk adı bırakılmadı... Öğretmenlik yapmak için eğitim görmüş Türk aydınlarının tarımda, inşaat işlerinde, fabrikalarda, maden ocaklarında işçi olarak çalıştırılması Bulgar yöneticilere büyük bir zevk vermiştir.

YAKIN DÖNEMDE BULGARİSTAN

Baskı o kadar arttırılmıştır ki, saat almak bile yasaklanmıştır. “Ost Nachrichten” adlı gazetede çıkan bir haberde: Bulgaristan’ da saat alan Türklerin Bulgar polisi tarafından fişlendiğine dair haberlere yer verilmiştir. Gazete, Bulgar vatandaşlarının ifadelerine dayanarak verdiği haberde; Bulgar hükümeti’nin 1985 yılı sonbaharında çıkardığı bir yasa ile saat satışlarını kontrol altına aldığı ve bu şekilde saatli bomba yapımının önlenmek istendiği belirtilmiştir.

1989’ da Bulgaristan Komünist Partisi iktidardan indi ( Todor Jivkov ) ve ülkede demokrasiye geçiş süreci başladı. Azerbaycan Modeli Eğitim denemelerinden yaklaşık 40 yıl sonra; 1994 ‘ de eğitim alanında kararname çıkarıldı. Kararnamede:

Madde 1. Ana dili Bulgarca olmayan öğrenciler kendi ana dilini 8. sınıfa kadar, Belediye okullarında serbest seçmeli ders olarak öğrenebilirler.
Madde 4. Ana dili eğitimi için gereken kitaplar, öğrenciler tarafından ödenmez. Gereken malî işler, öteki genel eğitim derslerine ait kitapların sağlanması yolu ve koşullarınca yapılır.

Bulgaristan' da yakın dönemde yapılan parlamento seçimleri sonrasında koalisyon hükümeti kuruldu. Bulgaristan' da yaşayan Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi, koalisyon ortağı oldu. Bu koalisyon ile, Türkiye dışında Türkler, azınlık kabul edildikleri bir ülkede ilk kez hükümet ortağı durumuna geldiler. Kararname’ de geçen 1. ve 4. madde bu nedenle çok önemlidir.
DÖNEMİN ETKİN KARAKTERİNDEN, SULTAN GALiYEV:

1917 Bolşevik Devrimi 20. yüzyıl' ın en önemli tarihsel olaylarından biridir. Komünistlik ile Müslümanlık ve Türklük ilişkileri açısından en önemli referans kaynağı olan kişidir Galiyev.

İktidar sorunu sürekli olarak "öteki" ile ilişkilidir. Üst kimlik olarak, ulus devletin kurulmasında benimsedikleri kimliklerinin, baskın olması kaçınılmazdır. Weber sosyolojinin konusu olarak eylemi seçmiş ve eylemi şekillendiren özellikler üzerinde durmuştur.

Sosyalist ve Turancılık kavramlarını ideolojik bir yapıya büründürerek "Turancı Komünizm" düşüncesini yaratmıştır. Devrim' in doğulu ezilen halkların birleşmesi ve batı sermayesinin kovulması ile mümkün olacağını savunmuştur. Değişimin ancak, Türk Milletinin etkin olması ile gerçekleşeceğini ifade eder. Çünkü doğulu ezilen halkların % 60’ ı Türk’ tür.

Galiyev' in tasarladığı bu ütopya’ yı yapabilmek için atı­lacak ilk adım, Türk dünyasının yaşadığı coğrafyada birlik kurmasıdır.

Ekim Devrimi aktörleri olan; Lenin, Stalin ve Troçki ile birlikte ismi anılan Galiyev, Ekim Devrimi ile başarmaya çalıştıkları “Sosyalist Dünya Düzeni”, SSCB’ nin milliyetçi çekincelerden ötürü; Müskom’ u ve hayatını vermesine neden olan bir olguya dönüşmüştür. Yani Sosyalizm düşüncesi, onun hayatına mal olmuştur. Özel hayatı da, siyasi yaşamındaki gibi ihanetler ile yaşanmaktadır. Sosyalist bir bayan öğretmen olarak tanıyıp evlendiği karısının kendisini aldattığını öğrenir. Nikah şahidi, onun ileride ölmesini isteyecek: Stalin’ dir.

Atilla İlhan, Galiyev’ e yazdığı şiir’ de:

“Erkek ve kadın;
ilkbahar kadar müşfik,
sonbahar kadar yumuşak,
korkulara tutsak...

Hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor!
yaşamak mı gerek,
yoksa unutmak mı?” demiştir.

Sovyet Rejiminin oluşmasında bu kadar etkin olan Sultan Galiyev, "Sovyetler rejimi, hızla rus milliyetçiliğine ve devlet kapitalizmine dönüşecek!" diyerek öngörüde bulunmuştur. Bu öngörüsünün doğru olacağını da yine Stalin, Lenin ve Troçki ile birlikte temellendirdikleri SSCB’ nin, Bulgaristan’ da uyguladığı devlet kapitalizmi sonrası Bakü Bildirgesi ile ideolojik temellere oturttuğu Müskom düşüncesi sosyalist düşünceyi yıkacaktı.

Hiç yorum yok: