"MÜDECCAL" kelimesi
"Müdeccen", bir yerde ikamet edip oraya alışan kimse anlamında Arapça bir kelimedir. İspanyolca’ da "Mudejares" şeklinde söylenen Müdeccen, Reconquista savaşları sonucunda kaybedilen Endülüs topraklarındaki Hıristiyan işgali altında yaşamak zorunda kalan Müslümanlara verilen isimdir.Bu kavram, Osmanlı Devleti Arşivi belgelerinde "Müdeccel" şeklinde kullanılmıştır. "Müdeccel" kelimesi, "Deccal" kavramının da kökü olan "D C L" den isim kalıbındadır ve "Deccal’ ın eline düşmüş" şeklinde ifade edilebilecek anlam içermektedir. Bilindiği gibi Deccal, Müslümanlar tarafından kıyamet alametlerinden biri sayılır. Osmanlılar, Endülüs Müslümanlarını, İspanya’ dan kovan ve onlara adeta kıyameti yaşattıklarını düşündükleri için; Deccal ile benzer anlamı atfetmiştir.
OSMANLI - ENDÜLÜS
O çağın İspanya’ sının sadece Osmanlı ile değil, Fransa ile de büyük bir mücadelesi vardı. Bu yüzdendir ki, Kanuni Sultan Süleyman devrinde (1520 - 1566) Osmanlı Devleti, Fransa ile dostluk kurarak; ayrıca, Almanya ve Hollanda gibi Avrupa ülkelerinde gelişen Protestan Hareketi’ ne destek vermiş. İspanya’ ya karşı, onu zor duruma düşürecek bir cephe oluşturmuştur. Yine bu gelişmelerin doğal bir sonucu olarak, Fransa da Müdeccellere destek vermiş, bazen onlarla birlikte İspanya’ ya karşı tertipler kurgulamış ve Büyük Göç esnasında da binlerce sayıda Endülüs göçmenini ülkeye kabul etmiş veya transit geçişlerine izin vermiş. Bu işe nezaret edecek görevliler tayin etmiştir.Her iki imparatorluğun da etrafındaki alanları kendi denetimleri altında tutma ihtiyacı duymaları, onları güçlüfilolar oluşturmaya ve aynı zamanda doğrudan kendi etki alanlarında olan stratejik noktaları tam olarakfethederek düşmanlarını dışlama çabasına itmiştir.
Kuzey Afrika, Balkanlar’dan sonra, Osmanlıları Avrupalılar ile karşı karşıya getiren ikinci alandır. Barbaros Hayreddin Paşa' nın 1533' te Suriye ve Mısır' ı fethetmesi, Osmanlı hakimiyetine sokması Avrupa’ da büyük yankı uyandırmıştı. Batıda korku hakimdir. Roma’ nın İstanbul tarafından her an fethedilebileceği düşüncesini ortaya çıkar...
Türkleri Batı Akdeniz’den uzaklaştırmak isteyen 2. Felipe ve müttefiklerinin oluşturduğu donanma, 1560’ ta Cerbe’de yenildi. 3. Murat devrinde (1574 - 1595), Fas’ ın Osmanlılara tabi olmasıyla, Osmanlı’ nın gücü Atlas Okyanusuna kadar dayandı. Osmanlı Devleti' nin 16. yüzyılda Akdeniz’ deki en büyük güç olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. 1571 Tarihinden sonra iki ülke arasında savaş hali ortaya çıkmamıştır. Bu durum, iki asır kadar devam etti ve bu süre zarfında iki imparatorluğun da genişlemesini tamamlayıp artık duraklama dönemlerine girdiği bilinmekteydi. Bundan sonra, taraflar kalıcı bir anlaşmaya varmanın akılcı yol olduğunu iyice görmüş ve anlamışlardı
Akdeniz, bütün renkleri, adetleriyle bütün ırklardan ve bütün dinlerden insanların buluşma yeridir. Akdeniz’ deki uygarlıkların temelinde bu çeşitlilik ve onların hareketliliği vardır. Çünkü, ancak mallarını uzaklara yayabilen uygarlıklar canlıdır. Yani, bir uygarlık için yaşamak hem vermeye hem de almaya yatkın olmak demektir. Üç büyük Akdeniz uygarlığı olan "Latin", "Müslüman" ve "Yunan" dünyası, aslında alt uygarlıkların birer gruplanması, ortak bir kaderle birbirlerine bağlanmış yapısıdır. Akdeniz merkezli süregelen Doğu - Batı etkileşimi, işte bu prensip ile anlatılmaktadır.
SÜRGÜN: BİTKİYİ, TOPRAĞINDAN KOPARMAKTIR...Endülüs göçmenleri: Selanik, Edirne, Bursa ve İstanbul, Osmanlı hakimiyetindeki Mağrib ülkelerine; Ortadoğu’ da Osmanlı şehirlerine, Anadolu’ da ise bugünkü Çukurova bölgesi' ne yerleştirildiler.
Sonuç olarak...
İberya toprağında kök salmış olan, atılmak istenen her şey, yerinden atılamamıştır: Ne Endülüslülerin kara gözleri, ne binlerce Arapça yer adı, ne de "yeni galipler" haline gelen "eski mağluplar" ın kelime hazinesi...
Buna örnek: Flamenko
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder