Düşmanımızı değiştirmek, aslında bir yönüyle içinde yaşadığımız dünyanın çerçevesini değiştirmektir. Zira "düşman" ve "tehdit" kavramları, yalnızca bizden olmayan ve bizi tehlikeye atanı değil, aynı zamanda bizi güvenliğe alan sınır hatlarını da çizer. Yaşantımızı o sınırlar içerisinde kurgularız, iyi - kötü' yü ona göre tanımlarız. Düşman tasavvuru bu bakımdan ihtiyaç duyduğumuz bir şeydir. Ama aynı zamanda güvenlik, varlığımızı tutsak eden bir demir parmaklıktır da...
Devletler de var olabilmek için "düşman" tanımına ihtiyaç duyar. Onlar açısından düşmanın ve tehditlerin varlığı, kalıcılığın ve onun aracısı olan şiddetin meşrulaştırılabilmesinin önkoşuludur. Geniş kitlelerin mutlak itaatini sağlamanın, ayrıcalıklı bir kollama görevi üstlenebilmenin tek yoludur.
Düşman, aynı zamanda para ve güç demektir. Düşmansız ve tehditsiz bir siyaset düşünülemez.
Türkiye Cumhuriyeti' nin kuruluşunda da "düşman tanımı" en önemli yapı taşlarından bir tanesi olmuştur. İmparatorluğun yıkılış sürecinin yarattığı travma ortamında düşmanlar ve tehditler gözle görülür durumda olduğundan, ülkemizi bölmek isteyen bir sürü düşmanın var olduğu kabul edilmiştir. Bu yaklaşım, toplumsal anlamda bütünleştirici olmuştur.
Türkiye' nin politik reflekslerini belirleyen temel unsurdan birisi de, devleti kuran ve günümüze kadar gelmesini sağlayan rejimde, düşmanların biçim değiştirerek; dışarıdan içeriye doğru kayması olgusudur. Bu bakış açısında göre kötü adamlar evin içindedir. Rejimin olgunlaşma süreci boyunca, bazen solcular, bazen dinciler, bazen azınlıklar bu kategoride değerlendirilmiştir.
Başbakan Erdoğan' ın iç tehdit tanımlamasını değiştirme çabası, yani bugüne kadar şekillendirilmiş olan düşman tasavvurunu çözme girişimi bu açıdan yeni bir paradigmadır. Bu yeni yaklaşım sonrasında, iktidarın yasama gücünü kullanarak yaptığı düzenlemeler ile "tehdit olarak görülen halk" yerine "halka; 'tehdit olabilir' diye bakanlar" cezalandırılmaya çalışılmaktadır.
SULAR YÜKSELDİĞİNDE BALIKLAR KARINCALARI YER, SULAR ÇEKİLDİĞİNDE İSE KARINCALAR BALIKLARI...
Zamanın koşulları değişkendir. Nitekim tüm dünyada somut düşman tanımından doğan tehditler, önemli ölçüde yerini ekolojik problemlere, ekonomik kriz tehdidine, sosyal sorunlara bırakmaktalar. Lakin hala devletler için düşman ihtiyacı devam ediyor ve bu ihtiyaç bazen El Kaide, bazen nükleer silahlanma, bazen haydut devlet gibi konseptlerle doldurulmaya çalışılmaktadır.
Türkiye' nin yeni paradigması: Bundan böyle yeni bir düşman tasavvuru mu inşa ediliyor? Yasama gücünü elinde bulunduran şimdiki iktidar da tıpkı diğer iktidarlar gibi, elindeki gücü kendi muhaliflerini düşman tanımı içine sokarak mı kullanacak, yoksa içerideki hayaleti dışarıya kovmayı mı deneyecek?
Türkiye düşmansız ne yapacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder