"Milliyet" kavramı, bir inşa süreci sonunda mı; yoksa tarihsel süreç içinde doğal olarak oluştuğu düşünülürse: Millet, onu mümkün kıldığı düşünülen etnisite, kültür, dil, tarih ve din gibi unsurlarla oluşmuştur.
"Kandaşlık" ya da "etnisite" nin millet yarattığı düşüncesi uzunca bir zamandır tartışılmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde, başka ırklarla hiç bir şekilde kan karışmasına maruz kalmamış saf ırklara rastlayabilmek mümkün değildir. Diğer ırklarla karışmayıp, kendi kapalı alanında yaşamlarını sürdüren ırkların fizyolojik açıdan bazı hastalıklara maruz kaldıkları ve yok oldukları iddiası, bilimsel literatürde bile yerini almıştır. Dolayısıyla doğal olan, ırkların karışması gerekliliğidir. Diğer taraftan aynı ırktan olan insanların mutlaka bir arada yaşamaları da gerekmemektedir. Dünyamızın mevcut siyasal yapısı, sayısız örnekler ile doludur.
Dil, milleti oluşturan öğeler içerisinde belkide en önemli yere sahip olduğu görülmektedir. Çünkü milli birliğin sağlanabilmesinde, ortak değerlerin üstünlüğün oluşmasında, dil önemli bir yere sahiptir. Ancak, dil tek başına milli bir bütünlüğü belirlemede yeterli bir güce sahip değildir. Bir devlet içinde, farklı diller konuşulabildiği gibi; farklı milletlerden oluşmuş topluluklar aynı dili konuşabilmektedir. Öte yandan dil de aynı canlılar gibi; gelişip, sürekli değişerek tamamen farklılaşabilmektedir. Dilin bu değişken ve dinamik yapısı onun bir milli bütünlüğü tek başına
belirlemesini engellemektedir.
"Dil Milliyetçiliği" ne göre, her milli devletin içerisinde tek bir dilin hakim olduğu düşünülmektedir. Eğer gerçekten milletler bu şekilde, etnik bir temelde tanımlanacaksa, 170 küsur milli devletin bu tür bir "homojen" yapıdan uzak olduğunu belirtmek gerekir.
Kültür de, kapsamı üzerinde henüz ittifak edilemiş bir kavram olarak, milleti tek başına belirleyen bir unsur değildir. Geniş anlamıyla kültür, ırktan ırka değil; medeniyetten medeniyete, bölgeden bölgeye ya da farklı ekonomik kalkınmışlık düzeylerine göre değişen bir olguyu işaret etmektedir. Farklı coğrafyalarda farklı farklı medeniyetlerin etkisinde kalmış aynı milliyete mensup toplulukların, kültürel değerleri de farklılaşmaktadır.
Tarih de bir milliyetin çerçevesini belirlemede reel anlamda işleve sahip değildir. Elbette ki, "bir milleti, geçmişi oluşturur" ancak örneğin Eric Hobsbawm' a göre bu geçmiş, tarihçiler tarafından üretilir. Hobsawm' a göre, milliyetçilerin tarihçilerden talep ettikleri tarih, onların akademik kriterleri göz önüne alarak tahlil etmeleri gereken tarih olmayıp geriye dönük mitolojilerden ibaret bir tarihtir.
Ernest Renan' in "millet nedir?" adlı konferansında meseleyi şöyle izah etmektedir: "Tarihi unutmak ya da tarihi yanlış yazmak, bir milletin oluşumunda çok önemli yer tutar; bu nedenle de, tarihsel araştırmaların ilerlemeye devam etmesi çoğu zaman söz konusu milliyet açısından tehlike taşır".
Dönemsel koşullara, insanın algı kapasitesine göre şekil değiştiren bir olgudur din. Bir diğer öğe olarak üzerinde durulan din için, tek başına bir milletin temel unsuru değildir. Dinlerin dayanağı olan "ümmet" yapıları, milli bakış açısına uymaz.
Tüm bu unsurlar, millet' i belirlemeye yetmediğine göre; "millet" olgusu, hangi öğe üzerinde yükselmektedir?
M.A. Kılıçbay' a göre: Milliyet, belirli bir coğrafya üzerinde kurulmuş, bu coğrafyada yaşayan insanlara belli bir ad verilmektedir. Bu topluluk, farklı etnik yapıların, dillerin, dinlerin ve kültürlerin bir harmanı olabilmektedir. Ancak o ülkede yaşayan halka verilen ad aynı zamanda belli bir milliyetin de ismi olmaktadır.
Millet' in tabanını "ülke" oluşturmakla birlikte, bu oluşumu meydana getiren iktisattır. Yani önce coğrafya, sonra iktisat gelmektedir. Doğal ve kendiliğinden varolan bir olgu değil, belli ihtiyaçların giderilmesine yönelik olarak oluşturulmuş bir mekanizmadır.
Millet olgusunun 12. ve 16. yüzyıl arasındaki 400 senede ortaya çıktığı, bundan 200 yıl sonra (18. yüzyılda) da milliyetçiliğin taban bulduğu Avrupa' da, önce milliyetçilik varolmuş ve milleti zorla yaratmaya "nation building" başlamıştır.
İçinde yaşadığımız, mikro bölünmeler ve makro bütünleşmeler çağının temel olgusu olan
küreselleşmenin, ulus devletleri ve onun kurucu ideolojisi olan milliyetçilikleri aşındırdığı bir süreçte yaşanmakta günümüz. Fransız İhtilali ile ortaya çıkan ve Osmanlı dahil birçok imparatorluğun dağılmasına neden olan akım, avrupa' da ilk ortaya çıkmış ve küreselleşme sürecine kadar da etkinliğini korumuştur. Günümüzde, bir millet yaratma projesi olarak ortaya çıkmış "Avrupa Birliği", bir millet yaratabilmek için tüm unsurları, iktisadi temellerde oluşturmaktadır.
Roma Antlaşması' nda Avrupa Birliği' ne üye ülkelerin vatandaşı olan kişilere verilen haklar:
* Ulusal kimliği nedeniyle herhangi bir ayrımcılığa uğramama güvencesi
* Güvenlik güçleri gibi bazı istisnalar dışında birliğe üye herhangi bir ülkede çalışabilme ya da istenilen bir ülkede özgürce oturma ve okuma hakkı
* Üye ülkelerde yerel seçimlere katılma ve bunlarda oy kullanabilme hakkı
* Avrupa Birliği üyesi olmayan bir ülkedeyken, kendi ülkesinin büyükelçilik ya da konsolosluğu yoksa herhangi bir üye ülkeninkine sığınabilme
* Kötü yönetim durumunda Avrupa Parlamentosu'na ya da Avrupa Ombudsmanı'na dilekçe yazabilme
* Avrupa Birliği kurumlarına birliğin herhangi bir resmî dilinde dilekçe yazabilme ve aynı dilde yanıt alabilme
* Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu belgelerine özgürce ulaşabilme
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder