İnsan, kendi dışındaki; "vatan", "millet", "toplum", "tanrı" vs. kutsallara feda edilmeli midir?
İnsan, eğer "değerler" in merkezi ise, değerleri koyan da kendisidir. Değerler, değerleri koyan üzerinde nasıl zorlayıcı olabilir?
İnsanın diğer canlılardan teknik üstünlüğünü (akıl, konuşmak, irade vs.) anlaşılır da, bu "onur" ve "şeref" nereden geliyor? Antilopları avlayan aslanlar, Afrika' daki yamyamları avlayan Avrupa' lılardan neden daha onursuzdur?
Değerin kaynağı insan olunca, "tehlike" ve "çıkar"; ilkesi gereği “sana yapılmasını istemediğin şeyi, başkasına yapma” davranışı ile açıklanmaktadır.
KIRILMIŞ OLANIN ESTETİĞİ
Orjinal formunu kaybetmiş, bütünselliğini yitirmiş olduğu yeni durumdur kırılmak."Yeniden kullanmak" kırılanlar için, günümüzde çok popüler oldu. Kimsenin yüzüne bakmayacağı kırık objeler, "kendin yap" çılar sayesinde hayat buldu.
Her kırılmış olanın bir hikayesi vardır.
Birisinin eli mi titremişti? Sevgilisi ile tartışması sırasında mı kırılmıştı?...
Kırılınanın yeniden kullanımı açısından, bazı objeler için "idare et" anlamına gelen "make - do" terimini kullanılmıştır.
"Tamir edilen" objelerin içinde bir insan (değer) varken, nasıl "make - do" diyebilirsiniz ki?
Gölgeler akşamüstünü söylüyor. "Yorgun" bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
Yüzlerini görmüyoruz. Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
uzun yolları da göze alabilen bir dostluk...
Biz, binde bir karşımıza çıkan "dostluk", "arkadaşlık", "sevgililik" fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp konuşabileceğimiz,
başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında, tanıyabiliyor muyuz onu?
Değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?...
Yoksa hayatı "sonsuz", fırsatları "sayısız" sanıp
kendimizi hep ilerde "bir gün" karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?
Karşımıza çıkmış insanları, yolumuzun dışına sürüklerken
bir gün, geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir.
Her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir.
Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
savurganca harcadığımız aşkların "hazin" hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...
Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz...
Ya da, olanlar "olması gerekenler" değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
gün gelir, kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...
Hayatımızdaki olağanüstü "an"ları ve olağanüstü kişileri yakalamak...
Bazılarının gelecekte sandıkları "bir gün", geçmişte kalmıştır oysa!
Boş yere bu sokaklarda aranırsınız...
( İnan batmış şehirler gibi, onarılmaz anılar - Murathan Mungan )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder