Fransız Devrimi' nde: Kadın

Fransız Devrimi, temelinde eşitsiz bir rol dağılımını da beraberinde getirmiştir. Bu eşitsiz rol dağılımı, hem devrim yanlısı hem de devrim karşıtı kadınlar için; erkeklerle eşit bir statüye sahip Değillerdi. Ayrıca, erkekler nezdindeki imajda: "İkiyüzlülük" ve birçok erdemsizlik kadınlara atfedilirdi.
Kadının kamusal alana girme çabaları en belirgin olarak salon sahipliğinde görülmekteydi. Devrimden önce ve devrim süresince üst sınıf kadınları kamu alanına girmek için edebiyatın, sanatın ve gündemdeki siyasi ve sosyal konuların konuşulduğu salonları kullanmışlardır. Ancak bu salonlar, birçok erkeğe göre erdemin çiğnenmesiydi. Erdemin galip gelmesi için kadının ait olduğu özel alanda kalması gerekmekteydi. Nitekim Rousseau, bu konudaki düşüncelerini “Mösyö d‟Alembert‟e Tiyatro Üzerine Mektup” eserinde şöyle açıklamıştır: “Aslında onu koruyacağımız yerde kadına hizmet etmekteyiz. Onun emrine girerek onu aşağılıyoruz. Paris‟teki her kadın etrafına kendinden daha kadınsı erkeklerden oluşmuş harem toplamıştır. Hepsi kadının etrafında ona kul köle oluyorlar. Oysa kadının ancak kalbine hizmet edilir.” Rousseau şöyle devam eder: “Ayrılığa dayanamayıp kendileri de erkek olamayacaklarına göre kadınlar bizleri kadınsılaştırmaktadırlar.
Bu bağlamda, Devrimin başından itibaren tüm sınıflardan kadının karşı karşıya kaldığı bir bölünme ve bu bölünmenin getirdiği eşitsiz rol dağılımı olduğunu söylemek mümkündür. Erkek kamusal alanda siyasetle, kadın ise özel alanda ailesiyle ilgilenecekti. Tabi ailenin reisi erkek olduğundan, kadının görevi asli olarak erkekle ilgilenmek olacaktı.
Proudhon, kadının erkeğin sadece 8/27‟si olduğunu iddia ediyordu. Erkeğin dörtte biri etmeyen bir varlığın kamusal alanda siyasetle ilgilenmesi beklenebilir miydi? Tabi, Condorcet, Saint-Simon ve Leclerc gibi, kadınlar ve erkeklerin eşit olduğunu savunan erkekler de vardı. Yüzyıllardır kadın, erkeğin tamamlayıcı parçası rolünü üstlenmişti. Bir devrimle bu algının bir kerette değişmesi beklenemezdi. Bu algının değişmeye başlaması, devrim yanlısı kadınlar mücadelesi ile oluşmaya başlamıştır.
Fıransız Devrimi' nde kadınların tamamının siyasi kaygılarla mücadele ettiklerini söylemek mümkün değildir. Öyle ki sadece yiyecek fiyatları zamlarına karşı tepkilerini ortaya koymak için isyan eden kadın kalabalıkları da vardı. Kadınlar genellikle önce isyanı başlatır hatta eyleme gelmeyen erkekleri korkaklıkla suçlardı. Daha sonra erkekler kadınlara katılır, ardından kadın ve erkeklerden müteşekkil kalabalıklarda kadınlar erkeklerin arkasına geçer ve erkekleri destekler bir rol oynardı.
Bu devrim zamanında devrim yanlısı kadınların etkisi, yönetimce tehlikeli bulunmuş, "beşten fazla kişiden oluşan gruplar halinde toplanmaları" yasaklanmıştır. Kadınların aktivist rol oynamalarına rağmen, kadınlar saf dışı kalmışlardır. Çünkü devrim örgütlü bir yapıyı gerektirmekteydi. Kadınlar, Fransız Ulusal Muhafızları, tartışma meclisleri, siyasal gruplar gibi kurumların hiçbirinin içinde yer alamıyorlardı. Devrim karşıtı kadınlar da "papazları korumak" ya da "kiliselerin yeniden açılmasını istemek" için isyan başlatıyorlar, daha sonra erkeklerin gerisinde yer alıyorlardı.
Devrim yanlısı kadınların birçoğu, edebiyat ve sanat faaliyetleri altında siyasal mücadele vermek yerine kendi siyasal gruplarını kurma yoluna gitmişlerdir. Bu noktada şu hususun altını çizmekte fayda vardır: 1791 Anayasası ile getirilen “aktif yurttaş” ve “pasif yurttaş” ayrımından kaynaklı erkeklerin de hepsinin siyasi gruplara üye olmaları söz konusu değildir. Dolayısıyla siyasal grup kurma yoluna giden kadınların aynı zamanda sınıf mücadelesi de verdiklerinin belirtmek yerinde olacaktır. Kadınlar bu gruplarda, kanunları değerlendirmekte, gazete yazılarını tartışmakta ve karşılıklı yardım faaliyetlerinde bulunmak için bir araya gelmekteydiler. En genel talepleri, "sabit fiyat yasası", "eşitlik" ve "özgürlük" idi.
Böyle talepler, siyasi iktidar tarafından hoş karşılanmayacak, bir kararname ile "doğal düzeni yeniden kurma" gerekçesiyle kapatılacaktılar. Kararname: “Kadınların siyasal haklarını kullanmaları olanaklı değildir” yargısına dayanıyordu.
Kadınlar bu dönemde erkeklerle kamusal alanda eşit olma mücadelesi vermekten vazgeçmediler. Devrim yıllarında verdikleri mücadelelerle pek çok hakkı kazandılar.
- İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi sonrasında, kız evlatlar mal paylaşımında erkek evlatlarla aynı haklara sahip olmuştu.
- Kadınların kamusal belgelerde tanıklık yapmaya ve uygun gördükleri taahhütlerde bulunmaya yetecek akla ve bağımsızlığa sahip oldukları kabul edilmişti.
- Ortak mallarda pay sahibi olmalarına izin verildi. (Ancak söz konusu haklar medeni haklardı, siyasal haklar değildi.)
Devrim, herkese “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” vaat ediyordu. Ancak bu herkes içinde kadınlar var mıydı? Devrimci erkeklere göre, kadınlar, özel alanda kalarak, siyasi haklar talep etmeden sadece medeni haklarını kullanarak, bu herkes içinde yer alabilirlerdi. Peki kendi kocasını seçme hakkına sahip olan veya kocasını boşama özgürlüğüne sahip olan kadın, kendi yönetimini seçme hakkı olduğunu düşünüp, bu hakkı alıp kullanmak istemeyecek miydi?
Olympe de Gouges, erkeklerin kadınlar üzerindeki tiranlığının tüm eşitsizlik biçimlerinin kaynağı olduğunu düşünmekteydi. Ona göre, devrim, despotizmi olduğu gibi bırakmıştı. Devrimle tiranlık sadece yer değiştirmişti, dolayısıyla kadınların yapması gereken, erkeklere karşı yeni bir cephe açmak ve hakları için erkeklere karşı mücadele etmekti. Gouges, şöyle diyordu: “Ey kadınlar! Kadınlar gözlerinizi ne zaman açacaksınız? Bu Devrimden ne kazandınız? Daha pervasız bir aşağılanma, daha aleni bir küçümseme. Yozlaşma yüzyıllarında sadece erkeklerin zayıflığına hükmettiniz. İmparatorluğunuz yıkılıyor, geriye ne kalıyor? Erkeğin adaletsizliklerinin mahkumiyeti. Doğanın bilge kararlarına dayandırılan, irsi mülkiyetin üzerinde hak talebi.
İnsan ve Vatandaş Hakları Evrensel Bildirisi‟ nin bir aldatmacadan ibaret olduğuna işaret etmek ve bildiride geçen “insan” kelimesinin sadece erkekleri kastettiğini ortaya koymak için bildirinin yayınlanmasından birkaç gün sonra “Kadın ve Kadın Vatandaş Hakları Bildirgesi” ni yazdı. Yazdığı bildirgenin 10. maddesinde şöyle denilmekteydi: “Kadının darağacına çıkma hakkı vardır. Mecliste yer alma hakkı da olmalıdır.
Fransız Devrimi yılları, kadınların ve erkeklerin bir arada, kimilerinin devrim lehinde kimilerinin ise devrim aleyhinde mücadele verdikleri yıllardır. Fransız Devrimi, kadınların tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Kadın, erkekten daha az insan ve erkekten daha az yurttaş olmadığını göstermeye çalışmıştır. Kadın, kendisi, halkının özgürlüğü hem de sınıfı için mücadele etmiştir. Kadınlar, devrim yıllarında da eskiden olduğu gibi, erkekler tarafından, "kendi ayakları üzerinde duramayan", "başkalarına bağımlı", "anne" veya "kız çocuk" şeklinde kimliklendirilmeye çalışılmaktaydı.
Fransız Devrimi' nde de ifade edildiği gibi; kadın, tüm zaman ve mekanlarda var olma mücadelesi vermiş bir bireydir.

Hiç yorum yok: